Vücudumuz milyonlarca hücreden oluşuyor. Ülkemizi de yaklaşık 81 milyon canlı varlıktan yani hücreden oluşan bir organizma olarak düşünelim.
81 milyon hücrenin de her birinin kendine özgü farklılıkları var. Kimi çok sağlıklı iken kimi de çok sağlıksız.
Bunların kimi faydalı hücreler, vücudun gelişmesi için çalışıyorlar ama bazıları da istese de bir faydası dokunamıyor. Yüzde 12,8'i (Nisan 2020 itibari ile Türkiye'de işsizlik oranı) boş boş geziyorlar, o kan senin, bu damar benim misali.
Yüzde 6,9' u ise doğuştan ya da sonradan meydana gelmiş bir engele sahip olduğundan vücuda fayda sağlayamıyorlar.
Belli bir zaman çalışıp, artık dinlenmeye geçmiş hücre sayısı da yaklaşık 12 milyon civarında. (Türkiye'de 2018 itibari ile emekli sayısı)
Vücuda nasıl yararlı olacağını, hangi görevi yapacağını öğrenmeye çalışan hücre sayısı 18 milyon (Türkiye'deki öğrenci sayısı)
Geri kalan hücre de elinden geldiği kadar hem çalışamayan, vücuda faydası olamayan hücrelere, hem de kendi bakmakla mükellef olduğu hücrelere yetişmek zorunda kalıyor. Tabi ki bu durumda vücudun hayatta kalması için daha çok çalışması, daha çok üretmesi gerekiyor. Bu hiç de kolay olmuyor. Hücrelerin bir kısmı zor koşullarda çalışırken, bir kısmı da hazırdan yiyor. Bazı organizmalar ise kendisi çalışmıyor gariban hücrelere az bir enerji sağlayarak onları daha fazla çalıştırıyor. Öyle olunca da Türkiye vücudunun bazı organları aksamaya başlıyor. Kanserli hücreler oluşuyor.
Her şeye rağmen sağlıklı hücreler varken ve Türkiye organizması hayatını sürdürürken bazı bölgelerde ise hastalıklı hücreler yerinde durduğu gibi durmuyor.
Yok benim eşeylendiğim hücreme yan baktın, yok benim mitoz bölündüğüm hücremle sen nasıl amitoz bölündün gibi gayri ahlaki sıkıntılar yaşarken, kalp hücresinin bağırsak hücresine tepeden bakması, vücudun yaşadığı bazı heyecanlarda belli organlara pompalanan kan hücrelerinin, organa önce ben pompalanacağım kavgası, beyin hücrelerinin her şeyin patronu olarak kendini görmesi, vücudun ceo'su olan başka bir organın benim aklım yok fikrim var bu yüzden asıl patron benim diyerek olur olmaz yerde diklenmesi, öbürünün asıl müdür benim demesi gibi vücutta ufak tefek atışmaların olması vücudun sağlığını tabi ki olumsuz etkiliyor.
İşin şakası bir yana ülkemizi vücudumuza, vatandaşlarımızı da hücrelere benzetirsek bazı hücrelerimiz kanser olmuş durumda. Toplumumuzun geneline sirayet eden bencillik, kibir, kendini büyük ve öncelikli görme, ahlaktan uzaklaşma, dinsel ve cinsel sapkınlıklar, dolandırıcılık, üçkağıtçılık, kolaycılık, eğitimden uzaklaşma, sistemsizlik, vizyonsuzluk, milli bilinçten ve milli duygulardan uzaklaşma, sanatsızlık, bilgisizlik, kültürsüzlük, eğitimsizlik Türkiye Cumhuriyeti'nin toplumsal hücrelerini kanser yapmaya başladı.
Toplum bu kanseri nasıl yenecek?
Bunun dışarıdan alınacak ilacı yok.
İlaç yine kendi hücrelerimizin içinde.
İhtiyacımız olan güç damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.
Ben bu asilliği bir ırkın asilliği olarak idrak etmek istemiyorum. İnsanlığın asilliği olarak anlaşılsın istiyorum. Ahlaklı, bilgili, eğitimli, kültürlü olmanın asilliği olsun. Cumhuriyete, devlete, kanunlara, kültüre ve mili bilince sahip çıkmanın güzelliğini yaşamak.
Galiba bu vücudun hastalıklı hücrelerine biraz Mustafa Kemoterapi iyi gelecek.
En önemlisi de içinde bulunduğu vücuda hainlik eden kötü huylu tümörler (vatan hainleri) bence...
YanıtlaSil