26 Kasım 2019 Salı

Tahta Sandalye

Yerel seçimler öncesi çok eğlenceli günler geçiriyoruz. Pazarda sebze alırken bir anda karşınızda bir belediye başkan adayını görebilirsiniz. Sırtınızı sıvazlayabilir hatta  yaşça büyükseniz  adeta bir sevgi kelebeği edasıyla  elinizi bile öpebilir. Aman ha, “Bizim su parası çok geliyo evladım” demeye niyetlenmeyin sakın. Siz daha “su” demeden  bir koruma sizi yana doğru iterek “Tamam tamam hepsini çözcez deyzem” yanıtını alabilirsiniz.

 Seçilirlerse makamlarına varmak için randevu bile alamayacağınız başkan adayları   “Hayırlı işler, nasıl gidiyor bakalım?  Diyerek dükkânınızın önünde bitiverirler. Hatta ısrar ederseniz –ki ısrara gerek bile  olmayabilir-  birlikte çay bile içebilirsiniz. Hatta bir tanesi daha da abartmış. Geçenlerde  basında gördüğüm bir fotoğrafta adaylardan biri güya ayakkabı boyacısı olmuş, boya sandığının arkasına  geçmiş vatandaşın ayakkabısını boyuyordu. Seçim öncesi cilalama faaliyetleri bundan daha güzel anlatılamazdı her halde.

ADAYLAR SEÇİM KÖPRÜSÜNÜ GEÇENE KADAR DAYILIĞIMIZIN KIYMETİNİ BİLELİM

Böyle güzellikleri beş yılda bir yaşıyoruz. Şaka bir yana, adaylar şu seçim köprüsünü geçene kadar vatandaş olarak dayılığımızın kıymetini bilelim. Bu güzellikleri gördükçe, keşke seçim kanunu değişse de genel seçimler iki yılda bir, yerel seçimler de her yıl yapılsa diye düşünmüyor değilim.

Siyaset otobanında keskin bir hamleyle sol şeritten sağ şeride makas atarak geçen bir başka Efeler Belediye Başkanı adayımız  da “Hizmete Devam” diyor. Hizmet dediği de büyükşehirden elinde kalan dar sokakların bakımı, küçük parkların yapımı, küçük sokaklara parke döşenmesi,  tanıtım pankartlarında sanatçıların adından ve resminden daha büyük kendi adı ve resmi bulunan kültür sanat faaliyetleri. Seçim sloganında altmışlı yılların siyasi sloganlarını kullanarak geçmişe  dönüş yapan ve “Yeter! Söz Efeler Halkının” diyen adayımızın hedefinde inşallah geleceğe dair planlar ve 2020’li yıllar vardır. 

İLETİŞİMİMİZ KOPSUN GÖNÜL BAĞLARIMIZ KOPMASIN

Seçimler çalışmalarına ”Gönül bağımız var” diyerek devam eden bir başka Efeler adayımızın  seçimden sonra vatandaşla gönül bağları ile telefon ve iletişim bağlarını da koparmayacağını umuyorum. Başkan olursa tek korkum başkanın burnu. Neden mi. Çünkü sayın başkanımızın  burnunun, daha önce görev yaptığı ilçede  jeotermal kokusuna alışık olmasıdır. Seçilirse yetki alanında olup olmayacağını bilemiyorum ama o burun bu kokuya alıştıysa gelecek yıllarda Efelerde çevrecilerin işi daha da zor olacak gibi. Çünkü Aydınlılar olarak “Aydın’da bir yerlerden burnumuza kötü kokular geliyor” dediğimizde mecaz yapmadığımızın siyasilerce  anlaşılması gerek.

YAYA GEÇİTLERİ HALKIN, MEYDANLAR SİYASİLERİN OLSUN

Geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanımız seçim öncesi Aydın’ a bir ziyaret gerçekleştirerek kent meydanında konuşma yaptı. Kırk beş dakikalık konuşmasının otuz beş dakikasında ülke gündeminden bahseden Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan,  konuşmasının beş dakikasında  da belediye başkan adaylarının tanıtımı yaptı. Yerel seçimler öncesi yapılan kırk beş dakikalık bu halka seslenişin kalan beş dakikasında  da  Aydın’la ilgili sadece iki maddeden bahsetti: “Aydınlı hemşehrilerimin atık su bedellerinin yüksekliğinden şikâyet ettiğini duydum.” Diyerek devam etti: “ Büyükşehir belediyesini Ak Parti yönetmeye başladığında bu sorunla birlikte,  belediye içme suyu bedelleri de çözülecek”.

İkinci olarak “İstanbul’da olduğu gibi Aydın’da Halk ekmek fabrikaları kuracağız” dedi. Son olarak da kendisini dinleyen kalabalığa  “Aydın’ı geleceğin belediyecilik anlayışı ile buluşturuyor muyuz?” sorusunu yönelterek “Evet” cevabını aldı ancak geleceğin belediyecilik anlayışının ne olduğunu açıklamadı. Belki ileriki günlerde bunu Büyükşehir belediye başkan adayı seçmenlere açıklar.

BROŞÜRLÜ VAAD ŞÖLENİ

Kent meydanında her iki partinin aday tanıtım çadırları yan yana kurulmuş, çadırların önünde sıra sıra gençler gün boyu müzik eşliğinde gelip geçen vatandaşa broşür dağıtarak aday tanıtımı yapıyorlar.  Bir yerel gazetemizde bu  “Meydanda demokrasi şöleni” başlığıyla yer buldu. Demokrasi şöleni değil, olsa olsa “Broşürlü vaad şöleni”dir.  Parti çadırlarının yan yana durmasının demokrasiyle ilgisinden çok “Sen benim müziğimin sesine karışma ben seninkine karışmayayım. Sen müziğini açtıkça ben de seninkini bastırmak için daha çok açarım” dayanışmasıdır o. 

Zaten okumayı sevmeyen, broşürün yalnızca resimlerine bakan vatandaşımız aldığı broşürleri on adım sonra çöpe atıyor. Dikkat ettiğim kadarıyla broşürlerde “Ey vatandaş seçilirsek Aydın’da  şöyle yapacağız, böyle yapacağız“ diyen de yok. Mevcut başkan “Bakın biz görevdeyken neler yaptık” derken diğer adayların bazıları ise “Seçilirsek şunu yapacağız” bile diyememiş. Gerçekten bir sürpriz hazırlıyorlar galiba şimdiden söylemek istemiyorlar diye düşünmek istiyorum bütün iyi niyetimle. Belki  de projelerinin çalınmasından korkuyor da olabilirler. Birileri de yerel seçimle genel seçimi karıştırmışa benziyor. Yoksa neden domates, biber, patlıcan fiyatlarına atıf yapsınlar ki?

SEÇMEN GERÇEK SAMİMİYETİ SEVİYOR

Seçmen broşür okumaktan ziyade kendisine adayların direk ulaşmasını seviyor. Önerim parti genel başkanlarının yaptığı gibi adaylar da meydanlara çıksın, halka hitap etsin. Seslerini duyalım, hatipliklerini görelim. Kent meydanı ellerinin altında. Çıksınlar otobüsün üzerine parti genel başkanlarının gölgesinde kalmadan halka hitap etsinler. Vaadlerini broşürden okumayalım, birinci ağızdan duyalım. Hoşumuza giderse de alkışlayalım. Şimdiye kadar görmedim halka hitap eden başkan adayı. Bilmem bundan sonra görür müyüm? Adaylar belediyeyi biz yönetelim derken, trafik sorununu nasıl çözeceğinden bahseden yok, alt yapı, kanalizasyon, en ufak yağmurda felç olan  yolları, su basan evleri gören yok, Aydın’ın kaldırımsız sokaklarını, rezalet şehir içi yollarının düzeltmekten bahseden yok. İlçelerin sorunlarına ise hiç girmiyorum.  Bilinçli seçmen adayların semt pazarlarında gezerek “Ayşe deyzem nassın” “Ali Dayı ver elini öpüverem” tarzı sempatik yakınlaşma çabalarına ya da giydirilmiş seçim minibüsü hoparlöründen gelen “Ercan Kundura hayırlı işler”  “Sayın adayımız sizleri selamlıyor, hayırlı günler diliyor” samimiyetsizliklerine kanacakmış gibi gözükmüyor.

BELEDİYENİN GELİR VE GİDERLERİNİ BİLMEK SEÇMENİN HAKKI OLMALI

Adayların vaadleri duymak istediğimiz gibi yönetimde olan mevcut belediyelerden de geçmiş beş yılda nerelere ne harcamış, ne kadar  gelir elde etmiş, onu da görmek istemeliyiz seçmenler olarak. Mesela bu ay gönderecekleri  su faturalarının arka sayfasına en azında son yılın bütçelerini döksünler. Elli üyeli derneğe üye oluyorsun, ne harcamış, ne girmiş, ne çıkmış görmek istiyorsun. Yüz binlerce kişinin yaşadığı şehirde belediyenin nerelere ne harcadığını bilmek  her vatandaşın hakkı olmalı.

EŞİT ŞARTLARDA YARIŞ

Seçim kanunu değişirse günün birinde, seçimlere her adayın eşit şartlarda girmesi sağlanmalı. Yönetimdeki mevcut belediye başkanı adaylığı açıklandığının ertesi günü istifa etmeli. Kendisini belediyenin imkânlarıyla seçim propagandası yaparken görmemeliyiz. Kendi aracını kullanmalı, araçları ve binaları kendi cebinden giydirmeli, broşürlerini cebinden bastırmalı, bazı belediye hizmetlerini son iki aya sıkıştırmamalı, belediye imkânlarını kullanarak seçmen tribününe oynamamalı. Adaylar eşit şartlarda seçime girerse hem seçmen kazanır hem de yeşili korumuş oluruz. Nasıl mı? Adaylar seçim afişlerini görmemize ağaçların engel olmayacağı yerlere asarlar, belki de kendi ceplerinden yapacakları harcamalarda tasarrufa giderek daha az afiş ve broşür kullanmış olurlar. Yeşil kazanır, doğa kazanır.   

TAHTA SANDALYE

Belediye başkanlarına tavsiyem seçim broşürlerinde  kendi resimlerinin yanında  köy kahvelerinde hala kullanılan ve oturma yerinde çivi uçları görünen, bir ayağı kısa, oturunca gıcır gıcır öten türden bir  tahta  sandalyenin resminin olması ve seçilirlerse koltuk yerine bu tahta sandalyeye oturacakları sözünü vermeleridir. Rahat deri koltuklarda değil resimdeki o tahta sandalyede oturarak belediyeyi yönetmeye talip olduklarını açıklamalarıdır. O sandalyede çok rahat edemeyeceklerinin bilincinde olduklarını, bir ayağı kısa sandalyeden her an düşebileceklerini bildiklerini, sandalyenin üzerinde görünen çivilere dikkat ederek pantolunun kumaşını çiviye kaptırırlarsa gerisinin çorap söküğü misali geleceğini,  bu yüzden tahta sandalyeli makamlarında sağlam oturmaya dikkat edeceklerinin sözlerini vermeleridir. Malum alışmadık yerde bazı şeylerin durmamasından daha kötüsü de, rahatça oturmaya alışılan koltuktan malum şeyin hiç kalkmak istememesidir. Halk zaten inandığı, güvendiği idarecisinin tahta sandalyesini, kendi elleriyle deri koltuklarla değiştirmesini de bilir. Deri koltukta oturtamasa bile tahta sandalyenin sallanan ayağının  altına küçük bir kâğıt sıkıştırarak başkanının sallanmasına izin vermez.

Peki, “Aydın’ da belediyecilik konusunda iyi şeyler de  yapılıyor” “Gelecek dönem daha da iyi olacak” “Biz gelirsek daha iyisini yapacağız” diyenler için  ise  Rahmetli Süleyman Demirel’in bir sözünü Aydın için tornistanlayarak cevap vereyim:  “Aydın’da belediyeciliğin halini bir kelimeyle anlat derseniz  “iyidir” derim. İki kelimeyle anlat derseniz “iyi değildir” derim.”

Ben en iyisi gidip biraz divan edebiyatından Enderunlu Vasıf’ın şiirlerinden okuyayım:

Ne beyân-ı hâle cür'et, ne figâna tâkatım var.
Ne recâ-yı vasla gayret, ne firâka kudretim var.

Yani Türkçesi de:

“Ne halimi arz etmeye cüret edebiliyorum ne de feryat etmeye takatım var.
Ne kavuşmaya gayret ediyorum, ne de ayrılığa gücüm var”
gibisinden bir şeydi galiba.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

CİĞERİMİZ YANIYOR

 Mesela evlatlarını kaybedenler "Ciğerim yanıyor" der. Hiç düşündün mü neden "ciğerim" derler?" Bedenin bir hafızas...