1997 yılı yapımı “Titanik” isimli filmi hatırlarsınız.
Filmde 1912 yılında çıktığı ilk seferinde bir buzdağına çarparak batan Titanik adlı gemide geçen bir aşk hikâyesi anlatılıyordu.
Gemiye, üçüncü sınıf biletle tesadüf eseri binmiş fakir oğlan Jack (Leonardo Di Caprio) ile birinci sınıf yolcu olan soylu bir ailenin zengin kızı Rose’un (Kate Winslet) tanışmaları, geminin batmasına kadar giden süreçte yaşadıkları güzel anlar geminin batmaya başlaması ile birlikte dramatik bir şekle bürünmüştü. Normalde bir araya gelmesi pek mümkün görülmeyen aristokrat bir aile kızı ile alt tabakadan bir erkek, ölüm kalım mücadelesini birlikte vermişlerdi.
Jack ve Rose aynı gemideydiler, aynı yerden yola çıkmışlardı ve aynı yere gidiyorlardı ancak aynı şartlarda yolculuk etmiyorlardı. Rose, gemide bol yıldızı bir otel lüksüne sahipken, Jack geminin en alt katında sefil bir yolculuk yapıyordu.
Neyse biz gelelim bizim gemiye.
Geçtiğimiz aylarda, ekonomide kötü gelen verilere döviz kurlarındaki hızlı artış da eklenince, özel sektör ciddi bir borç kriziyle karşı karşıya kalmış, büyük sermaye grupları bankalara olan kredi borçlarını yapılandırma yolunu seçerken, iflasın eşiğine gelen pek çok şirket konkordato başvurusunda bulunmaya başlamıştı. Ekonomideki bu duruma ilişkin değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise “Hepimiz aynı gemideyiz” diyerek, “Bu gemi yürüdüğünde hep birlikte kazandığımız gibi, delinip su aldığında da hepimiz aynı akıbete duçar olacağız” açıklaması yapmış bunun üzerine sosyal medyada "Aynı Gemide Değiliz" etiketiyle kampanya başlatılmıştı.
Kampanyaya katılan yurttaşlar, "Bu krizin yükünü, krizi kim yaratmışsa o ödemelidir" dedi ve fedakârlığı halktan isteyerek ekonomideki kötü gidişatın faturasını yoksullara kesmek isteyen iktidara tepki gösterdi. Ankara’daki Türkiye Eczacılık Kongresi’nde konuşan CHP lideri Kılıçdaroğlu ise; “Ekonomik krize karşı milli bir duruş sergilenecekse herkes gelirine göre bedel ödemelidir. Çok kazanan çok, az kazan az bedel ödeyecek. Ancak bu şekilde gerçek anlamda bir milli duruş sergilenebilir” dedi.
İki liderin de haklı olduğu taraflar yok değil. Herkes “Türkiye” adlı gemide fakat bu gemide Titanik örneğinde olduğu gibi eşit şartlarda yolculuk edilmiyor. Çünkü ciddi anlamda bir gelir adaletsizliği söz konusu ve Türkiye'de en zengin yüzde 1 ile en yoksul yüzde 50 arasındaki gelir payı makası özellikle 2007 yılından sonra gitgide açılıyor.
Türkiye gelir adaletsizliği bakımından Avrupa'nın en kötü ülkesi. Her 100 Kişiden 15'i yoksulluk sınırı altında yaşıyor, halkın yüzde 49,7'si ise ciddi ekonomik sıkıntıyla karşı karşıya.
Dünya iktisat çevrelerinde "21. Yüzyılda Kapital" başlıklı kitabıyla ses getiren Fransız iktisatçı Thomas Piketty ve arkadaşlarının hazırladığı veri bankasına göre Türkiye'de özellikle son üç yılda gelir adaletsizliği giderek artıyor.
Gelir dağılımını incelemek için geliştirilen çeşitli yaklaşımlar var. Bu yaklaşımlardan biri, toplumdaki en yüksek gelire ve en düşük gelire sahip grupların toplam gelirden aldıkları payların karşılaştırmasıdır. “TÜİK 2015 yılı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması” sonuçlarına dayanılarak yapılan hesaplamalara göre, Türkiye’de en zengin yüzde 20’lik kesimin gelirden aldığı payın, en yoksul yüzde 20’nin aldığı paydan 7,6 kat daha fazla olduğu belirtiliyor. Yani en yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay yüzde 46 iken, en yoksul kesimin toplam gelirden aldığı pay sadece yüzde 6,1. Bu durum açıkça, toplumu oluşturan fertler arasında derin bir uçurum olduğunu göstermektedir. Yine Türkiye İstatistik Kurumu, “2017 Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması” sonuçlarına göre Türkiye’de en yüksek ortalama yıllık eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert geliri 30.895 TL ile İstanbul birinci olurken, 9 bin 872 lirayla Mardin, Batman, Şırnak, Siirt en düşük il olmuştu. Gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu il İstanbul olurken, en düşük olduğu iller ise Erzurum, Erzincan ve Bayburt oldu.
Bununla birlikte, OECD ülkeleri arasında gelir dağılımı adaletsizliğinde 3’üncü sırada yer alan Türkiye maalesef küresel ekonomik krizden ciddi şekilde etkilenmiş olan İtalya, İspanya, Yunanistan ve Portekiz gibi Avrupa ülkelerinden daha yüksek bir gelir dağılımı eşitsizliğine sahip.
Bir vergi uzmanı değilim ancak vergi yükünün ücretlinin sırtında olduğu, lüks harcamaların vergisinin düşük, zorunlu harcamaların vergisinin yüksek olduğu mevcut ekonomik sistemde gelir makasının açılmaması ihtimali yok.
“Geminin su almasına, buz dağına çarpmasına sebep ben değilim, bunun suçlusu gemiyi idare eden kaptandır” “Kim batırdıysa o çıkarsın arkadaş” diyerek sorumluluktan kaçmanın ne yazık ki kimseye bir faydası bulunmamaktadır. Aynı gemide olmanın, yolcular arasında ve geminin kendisiyle bir kader ortaklığı durumu yarattığını unutmamak gerek. Bir de aynı gemide olmaktan öte asıl kader birliği ve eşitlik ise işler kötü gidip, gemi su almaya başlayınca herkese yetecek kadar filika ve can yeleği olup olmamasıdır. Bunun da önlemini alacak olan kaptandır, idarecilerdir.
Titanik filminin sonunu hatırlamayanlara tekrar hatırlatmak isterim. Gemi su almaya başlayınca, herkes aynı gemide olmasına rağmen zenginler önce filikalara bindirilmiş, kazan dairesinde, geminin alt katlarında yolculuk edenler ise ilk boğulanlar olmuştu. Alt tabakadan, yani vergi yükü sırtında olan ve düşük gelirli fakir oğlan Jack ise, asil, soylu, hane halkı geliri yüksek tabaka üyesi Rose’u kendi canını feda ederek ölümden kurtarmıştı.
Siz yazının son cümlelerini okurken ben en iyisi Yip Harburg’un “We’re in the Same Boat” (Aynı Gemideyiz) adlı şarkısını dinleyeyim:
“Hepimiz aynı gemideyiz, kardeşim,
Hepimiz aynı gemideyiz kardeşim,
Ve eğer bir tarafından sallarsan,
Diğer tarafın temellerini yıkarsın
Bu aynı gemi, kardeşim.”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
CİĞERİMİZ YANIYOR
Mesela evlatlarını kaybedenler "Ciğerim yanıyor" der. Hiç düşündün mü neden "ciğerim" derler?" Bedenin bir hafızas...
-
Samet Ağaoğlu’nun saygı ve hayranlığını, anılarında “Rönesans gibi kadın” diyerek bahsettiği, şair Cemal Süreya’nın “Cumhuriyet gibi kad...
-
Araçlar, kornalarıyla, insanların birbirleri ile anlaştıklarından daha iyi anlaşıyorlar ve bir ifade tarzı olarak araç kornası kullanıyor yu...
-
Sait Faik' in "Alemdağ'da Var Bir Yılan" adlı kitabında "Çarşıya İnemem" adlı bir öyküsü var. Öyküde kendi ağzı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder