Geçtiğimiz hafta, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan eşi Emine Erdoğan ile birlikte, dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say'ın davetiyle "Truva Sonatı" konserine katıldı. Say, konser öncesi yaptığı konuşmada, biletlerin aylar öncesinde tükendiğini söyleyerek hayatının en istisnai gecelerinden birini yaşadığını ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, konser bitiminde ünlü sanatçı Fazıl Say'ı ayakta alkışladı ve bir sürpriz yaparak Say'ı konser için Külliye'ye davet etti.
Tabi ki sosyal medya ve yazılı basın boş durmadı. Yine bundan birkaç hafta öncesinde de Cumhurbaşkanına, “Bir Mozart, bir Beethoven dinlesin, belki iyi gelir” tavsiyesinde bulunulmuş, bazıları da “Tabi ya, klasik müzik dinlesin, gerginliğini alır” gibisinden bu öneriye katılmışlar, Fazıl Say’ın daveti üzerine konser öncesi ve sonrasında ise gerek Fazıl Say’a gerekse Cumhurbaşkanına sanki o tavsiyede bulunanlar onlar değilmişçesine bu kez de neden böyle bir konsere katıldığına dair eleştiriler, kınamalar, alaya almalar başlamıştı.
Sosyal medyada takip ettiğim bazı kişilerden de, “Allahım! Gözlerim yaşarıyor. Doğru mu görüyorum? Recep Tayyip Erdoğan Fazıl Say konserinde!”gibi yorumlar öne çıktı. Bunları yazanların hayatlarında kaç tane piyano dinletisine, kaç opera veya baleye gittiklerini bilmiyorum, herhangi bir müzik aleti çalmayı bilip bilmediklerini de. Hatta bazıları Fazıl Say ismini belki de ilk defa duydular. Daha önce duyanlardan bazıları ise belki de piyano çaldığını bile bilmiyorlardı.
Resim, müzik, heykel gibi sanat kolları belli bir kesimin egemenliğinde değil tabi ki. Herkes opera, bale, piyano, keman sevmek zorunda da değil. Sanatın her türlüsü güzeldir, saygındır, fakat insanların tercihleri de muhakkak ki kendilerine göredir. Kemanı, piyanoyu, gitarı, çelloyu, klasik müziği sevenlere medeni, aydın, entel denmesi ile sazı, bağlamayı, kavalı, türküyü sevenlere cahil, varoş, denilmesinin hiçbir mantıklı açıklaması yoktur.
İlkokul 1. sınıftan itibaren çocuklarımız müzik dersi görüyorlar. Sekiz yıl ilköğretimde, eğer seçmeli dersi müzik seçmişlerse dört yıl da orta öğretimde olmak üzere toplamda on iki yıl müzik eğitimi alıyorlar. İstisnalar haricinde flüt dışında müzik aleti çalanı görmedim. Belki biraz mandolin ya da melodika. Nota bilgisi desen zaten yok. Öğrencilerde müzik yeteneği varsa, istekli ise ancak okul dışında kurslara katılarak bir müzik aleti çalmayı öğrenebiliyorlar. Yetenek yoksa kaç yıl müzik dersi görülse de o müzik kulağı gelişmiyor. Özel okullara gidenler bu konuda biraz daha şanslı. Okul hayatımdan aklımda kalan sınıfça hep bir ağızdan söylediğimiz “Illlgaaaaz Anadolunuuuun sen yüce bir dağısııınnnn” ezgileri. Kimin sesi güzel, kim hangi müzik aletine yatkın bunun tespit edilmesi okullardaki mevcut müzik eğitim sitemi ile mümkün değil.
Dediğim gibi müzik yetenek işi. Çalmak kadar dinlemek de ayrı bir zevk işi. Yıllarca okullarda flüt sesine alışmış kulak, flütten başka bir çalgı hele piyano, obua, viyolonsel gibi çalgıların sesini duyduğunda, bir de bunları bir arada dinlediğinde bünyeye tabi ki ağır geliyor.
MAO döneminde burjuvaziyi temsil ettiği için piyanoların kırıldığı Çin'de, son yıllarda klasik müzik patlaması yaşanıyor. Devlet, geçmişteki açığı kapatmak istercesine klasik müziğe yatırım yapıyor. Çin'de orta sınıf aileler yüksek meblağlar ödeyip, çocuklarının piyano dersi alması için mücadele ediyor. Ülkede yaklaşık 40 milyon çocuk ve genç piyano dersi alıyor. Çin'deki rakam, Türkiye ile kıyaslandığında, ülkemizde 2 milyon piyano öğrenen kişi olması gerekiyor.
Türkiye’de klasik müzik ve klasik enstrüman eğitimi elit sayılıyor. Nasıl sayılmasın ki. Özel müzik kursu ücretleri, müzik aleti fiyatları da bunda en önemli etken. Eğitim sistemimizin birinci önceliği olmadığını bildiğim ancak zaman içinde gerçekleşmesini temenni ettiğim, belli başlı okullardan başlamak üzere klasik müzik aletleri, keman ve akustik piyanolar özel sektörün de içinde bulunacağı projelerle okullarımıza kazandırılmalı. Bu eğitimi vermeye hazır, sayıları binlerle ifade edilen atanamamış müzik öğretmenlerimiz var.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Opera, Balo, Orkestra, Koro ve Topluluklarına ait 2015 veri sonuçlarına göre, opera ve bale salonu sayısı önceki yıllara oranla yüzde 26,7 azalarak 11’e düşmüş. Opera ve bale salonu koltuk sayısı ise yüzde 37,8 azalarak 6 bin 398'e gerilemiş. Seyirci sayısı ise bir önceki sezona göre yüzde 15,8 azalmış. Bu azalmada hükümetin kültür ve sanata ayırdığı bütçeyi kısıtlamasının da büyük payı var. Geçtiğimiz günlerde, Hükümetin Devlet Opera ve Balesi’ne ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı nedeniyle tasarruf tedbirleri kararı aldığı ortaya çıkmıştı. Bu tedbirlere göre Devlet Opera ve Balesinin sahneye yeni eser konulmaması ve turneye çıkılmaması kararı aldığı biliniyor.
Sayın Cumhurbaşkanımızın ‘hangi sebeple olursa olsun’ bir piyano dinletisine katılması, ülkenin yoğun gündemi arasında ‘Bulunduğu makam münasebetiyle her ne kadar tam anlamıyla bir özel hayat faaliyeti sayılmasa da’ kendisi açısından sıra dışı bir faaliyet olmuştur. Vücut dilinden anladığım kadarıyla konserden memnun ayrılmış görünüyor. Gerçekten bu tür dinletileri sevip sevmemesi müzik zevkiyle alakalı bir durumdur. Zulüm mü yaşadı yoksa keyif mi bilemeyiz. Bu yalnızca kendi iç dünyasını ilgilendirir. Dinlemiştir, bitmiştir. Gündemde yerini aldıktan birkaç hafta sonra da unutulup gidecektir.
Bu konserden asıl kazanım, Cumhurbaşkanının Fazıl Say’ı dinlemesi ile verdiği mesaj değil, eğitim sistemimizin mevcut ihtiyaçları düşünüldüğünde muhakkak ki birinci önceliğimiz olmamakla birlikte, devletçe okullardaki müzik eğitiminin yeniden yapılandırılarak, zorunlu olarak değil, müziğe ilgisi olan çocuklarımıza hem Türk müziğini, sazıyla bağlamasıyla, hem batı müziğini piyanosuyla, gitarıyla çalmalarını öğrenmelerine yardımcı olmak, hem de içlerinden yeni Fazıl Say’ların Suna Kan’ların, İdil Biret’lerin, Leyla Gencer’lerin, Semiha Berksoy’ların, Hakan Aysev'lerin yetişmesine öncülük etmek olacaktır.
Külliye yapılırken bir opera salonunun da tasarlanmış olması, devletin başının bu konuda çok da kapalı olmadığını, siyasi duruşu dâhilinde şimdi olmasa bile ileriki zamanlarda bizi müzik ve sanat açısından güzel günlerin beklediği konusunda umutlandırıyor.
Milletçe, yerli yersiz, olumlu olumsuz her şeyi eleştirmek ve bunu sınırsız bir hak olarak görme hastalığımız, belki de çocuklarımıza verilecek müzik ve sanat eğitimleri ile bir sonraki kuşaklara aktarılmadan son bulur.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
CİĞERİMİZ YANIYOR
Mesela evlatlarını kaybedenler "Ciğerim yanıyor" der. Hiç düşündün mü neden "ciğerim" derler?" Bedenin bir hafızas...
-
Samet Ağaoğlu’nun saygı ve hayranlığını, anılarında “Rönesans gibi kadın” diyerek bahsettiği, şair Cemal Süreya’nın “Cumhuriyet gibi kad...
-
Araçlar, kornalarıyla, insanların birbirleri ile anlaştıklarından daha iyi anlaşıyorlar ve bir ifade tarzı olarak araç kornası kullanıyor yu...
-
Sait Faik' in "Alemdağ'da Var Bir Yılan" adlı kitabında "Çarşıya İnemem" adlı bir öyküsü var. Öyküde kendi ağzı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder