12 Aralık 2019 Perşembe

YAĞMUR ADAMLARIMIZI ÜZMEYELİM

Laurence Kim Peek. Salt Lake City'de makrosefali teşhisiyle doğmuştur. Bu durum nöronların olağandışı bağlanmasına ve hafıza kapasitesinin artmasına yol açmıştır. Kim 16-20 aylıkken etrafındaki şeyleri ezberlemeye başlamıştır. Kitapları okuyup ezberledikten sonra rafa ters koyarak kitabı bitirdiğini göstermektedir. 1 saat okumadan sonra okuduklarının neredeyse hepsini ezbeleyebilen Peek'in 15 farklı alanda 12.000 kitabı ezberlediği düşünülmektedir. Dört yaşına kadar yürüyemeyen Peek, düğme geçirmek gibi günlük aktivitelerde sorunlar yaşamıştır. Bu sorunların kaynağının beyincikteki hasar olduğu düşünülmüştür. Yapılan IQ testlerinden ortalama zeka seviyesi kabul edilebilecek olan 87 puan almıştır. Kim Peek savant sendromlu  bir otizm hastası idi.

Dustin Hoffman'a,  En İyi Erkek Oyuncu Oscarını kazandıran 1988 yapımı  "Yağmur Adam" (Rain Man) filmine kadar otizm kavramına yabancıydık. Rain Man (Yağmur Adam) filmini izleyenler bilir. Bu filmde Dustin Hoffman otizmli bir bireyi oynamaktadır. Bu filmde canlandırdığı Raymond isimli karakterle unutulmazlar arasına giren Dustin Hoffman canlandırdığı karakter yaşam boyu izole bir şekilde yaşayan ama inanılmaz bir hafızaya ve matematiksel zekaya sahip olan otizmli bir birey olan  Kim Peek'ten başkası değildi.

     KİM PEEK                     DUSTİN HOFFMAN
Kim Peek o kadar yetenekliydi ki, aynı anda iki sayfayı (her gözü bir sayfa) okuyabiliyor ve noktası virgülüne kadar o anda hafızasına alabiliyordu. 2009' da ölen Kim Peek NASA'nın da ilgisini çeken dahiler arasında geçiyordu.  İşte Kim Peek gibi inanılmaz  yeteneklere sahip otizmliler, insan beyninin gerçekten ne kadar inanılmaz olduğunu gösteriyor. 

İnanılması zor ama; Albert Einstein, Franz Kafka, Ludwig Van Beethowen,  Friedrich Nietsche, Thomas Edison, Mozart, Vincent Van Gogh, İsaac Newton bilinen ünlü otistiklerdendir.


Otizm 18 aydan itibaren  belirtilerin gözlemlendiği önemli bir nöro-gelişimsel bozukluktur. Genelde sosyal iletişim kuramama, tekrarlayan davranışlar, konuşma ve vücut dili okuma gibi problemlerle ortaya çıkabilen otizmin bir çok alt türü vardır. ABD' de her 59 çocuktan  1' inde otizmin etkileri görülebilmekte iken ülkemizde otizmli çocuk sayısının 550 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.

Bu kadar çok sayıda otistik bireyi barındıran bir toplumda otizmle ilgili bazı şeyleri bilmekte fayda var.  Otizm toplumda yeterince bilinmediğinden, otizmli bireyler toplum dahil pek çok zorlukla mücadele etmek zorunda kalıyor. 

Otizmin belirtileri genelde 2-3 yaşlarında kendini gösterse de, en erken 18 aylıkken teşhis konulabilmektedir. Araştırmalar erken teşhisin otizmli bireyler için pozitif getirileri olduğunu göstermektedir.

Az sayıdaki olguda kısa süreli ve erken başlanan eğitim ile tanının tamamen yok olduğu saptanmıştır. Büyük kısmında ise uzun yıllar eğitimin devamı gereklidir. 

Aynı şekilde dil gelişiminde bebeğinizin 1 yaşında bir kelimelik, iki yaşında 2 kelimelik cümleler söyleyebilmesi normal gelişim basamaklarındandır. 

*Eğer çocuğunuz sizinle hiç göz teması kurmuyorsa, 
*İsmiyle seslendiğinizde size bakmıyorsa, söyleneni işitmiyor gibi davranıyorsa,
*Oyuncaklarla oynamayı bilmiyorsa,
*Konuşmada akranlarının gerisinde kalmışsa,
*Sallanmak, çırpınmak gibi garip hareketleri varsa,
 aşırı hareketli, hep kendi bildiğince davranıyorsa,
*Bazı eşyaları döndürmek, sıraya dizmek gibi sıra dışı hareketler yapıyorsa,
*Günlük yaşamındaki düzen değişikliklerine aşırı tepki veriyorsa,
*8. aydan sonra beklenilen yabancı kaygısı oluşmamışsa ve dil gelişiminde aksaklıklar varsa mutlaka bir çocuk psikiyatrisi uzmanından yardım almalısınız.

Eğer otizmli çocuklar erken yaşta eğitim alırlarsa topluma kolaylıkla kazandırılabilir. Tabi bu konuda toplum bilinci de oldukça önemlidir. Otizmli bireyler aynı zamanda fotoğrafik hafızaya sahip olabilir, gördükleri şeyleri sanki bilgisayara kaydeder gibi kaydedebilirler. Aynı zamanda Asperger sendromu gibi bazı otizm türlerinde, insan üstü yetenekler sergileyebilirler.

Atipik otizm teşhisi konan 10 yaşındaki Mustafa Tuğra Babalık ise okuma yazmayı çok zor bir süreçte, yaklaşık 2 yılda öğrendi.  Çünkü otizmin yanında Tuğra’ nın yoğun bir öğrenme güçlüğü sorunu da vardı. Öğretmenleri  Tuğra’ nın matematik alanında birden bire hızlı bir şekilde geliştiğini farketti. Bu geçen süre zarfında her türlü matematik, fizik ve hatta kısmen kimya sorularını çözebildiğini gördüler. Annesi bir söyleşide Tuğra'nın kalem kağıt kullanmadan Türkiye’de şimdiye kadar sorulmuş olan tüm ÖSS – ÖYS sorularını, Tübitak olimpiyat sorularını daha soru okunduğu anda yanıtlayabildiğini anlatıyor. 

Hatırlayacağınız üzere geçtiğimiz günlerde Aksaray'da bulunan Merkez Mehmetçik İlkokulu'nda bazı veliler, okulda eğitim gören otizmli öğrencilerin sınıflarının kapatılmasını talep ederek iddiaya göre, okulun çıkış saatinde bir araya gelerek, otizmli çocukları ve ailelerini yuhaladı

Ailemizde otistik bir birey olmayabilir ancak bu yeni doğacak çocuğumuzun ya da torunumuzun bu belirtiyle doğmayacağı anlamına gelmez. Otizm bir hastalık değil farkındalıktır. Otizmli bireyleri anlamak, onların ailelerine yardımcı olmak her vatandaşın görevidir.
 

Eğitimle sosyal hayata kazandırılabilecek otizmli bireyler için toplumsal bilinç kazanılması şarttır.


(Otizm hakkında Otizm Vakfı'nın  https://www.otizmvakfi.org.tr/ internet adresinden kapsamlı bilgi alınabilir.)

1 Aralık 2019 Pazar

TOPLUMSAL KANSERİMİZİ NASIL YENECEĞİZ ?

Bilindiği gibi, kelime anlamı olarak kanser, bir organ veya dokudaki hücrelerin düzensiz olarak bölünüp çoğalmasıyla beliren kötü urlara denir. Genel anlamda ise kanser, vücudumuzun çeşitli bölgelerindeki hücrelerin kontrolsüz çoğalması ile oluşan hastalık grubudur.

Vücudumuz milyonlarca hücreden oluşuyor. Ülkemizi de yaklaşık 81 milyon canlı varlıktan yani hücreden oluşan bir organizma olarak düşünelim. 
81 milyon hücrenin de her birinin kendine özgü farklılıkları var. Kimi çok sağlıklı iken kimi de çok sağlıksız. 

Bunların kimi faydalı hücreler, vücudun gelişmesi için çalışıyorlar ama bazıları da istese de bir faydası dokunamıyor. Yüzde 12,8'i  (Nisan 2020 itibari ile Türkiye'de işsizlik oranı) boş boş geziyorlar, o kan senin, bu damar benim misali. 
Yüzde 6,9' u ise doğuştan ya da sonradan meydana gelmiş bir engele sahip olduğundan vücuda fayda sağlayamıyorlar.
Belli bir zaman çalışıp, artık dinlenmeye geçmiş hücre sayısı da yaklaşık 12 milyon civarında. (Türkiye'de 2018 itibari ile emekli sayısı)
Vücuda nasıl yararlı olacağını, hangi görevi yapacağını öğrenmeye çalışan hücre sayısı 18 milyon (Türkiye'deki öğrenci sayısı)     

Geri kalan hücre de elinden geldiği kadar hem çalışamayan, vücuda faydası olamayan hücrelere, hem de kendi bakmakla mükellef olduğu hücrelere yetişmek zorunda kalıyor. Tabi ki bu durumda vücudun hayatta kalması için daha çok çalışması, daha çok üretmesi gerekiyor. Bu hiç de kolay olmuyor. Hücrelerin bir kısmı zor koşullarda çalışırken, bir kısmı da hazırdan yiyor. Bazı organizmalar ise kendisi çalışmıyor gariban hücrelere az bir enerji sağlayarak onları daha fazla çalıştırıyor. Öyle olunca da Türkiye vücudunun bazı organları aksamaya başlıyor. Kanserli hücreler oluşuyor.

Her şeye rağmen sağlıklı hücreler varken ve Türkiye organizması hayatını sürdürürken bazı bölgelerde ise hastalıklı hücreler yerinde durduğu gibi durmuyor.

Yok  benim eşeylendiğim hücreme yan baktın, yok benim mitoz bölündüğüm hücremle sen nasıl amitoz bölündün gibi gayri ahlaki sıkıntılar yaşarken, kalp hücresinin bağırsak hücresine tepeden bakması, vücudun yaşadığı bazı heyecanlarda belli organlara pompalanan kan hücrelerinin,  organa önce ben pompalanacağım kavgası, beyin hücrelerinin her şeyin patronu olarak kendini görmesi, vücudun ceo'su olan başka bir organın benim aklım yok fikrim var bu yüzden asıl patron benim diyerek olur olmaz yerde diklenmesi, öbürünün asıl müdür benim demesi gibi vücutta ufak tefek atışmaların olması vücudun sağlığını tabi ki olumsuz etkiliyor.

İşin şakası bir yana ülkemizi  vücudumuza, vatandaşlarımızı da hücrelere benzetirsek bazı hücrelerimiz kanser olmuş durumda. Toplumumuzun geneline sirayet eden bencillik, kibir, kendini büyük ve öncelikli görme, ahlaktan uzaklaşma, dinsel ve cinsel sapkınlıklar, dolandırıcılık, üçkağıtçılık, kolaycılık, eğitimden uzaklaşma, sistemsizlik, vizyonsuzluk, milli bilinçten ve milli duygulardan uzaklaşma, sanatsızlık, bilgisizlik, kültürsüzlük, eğitimsizlik Türkiye Cumhuriyeti'nin toplumsal hücrelerini kanser yapmaya başladı.

Toplum bu kanseri nasıl yenecek?

Bunun dışarıdan alınacak ilacı yok.

İlaç yine kendi hücrelerimizin içinde.
 
İhtiyacımız olan güç damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.
Ben bu asilliği bir ırkın asilliği olarak idrak etmek istemiyorum. İnsanlığın asilliği olarak anlaşılsın istiyorum. Ahlaklı, bilgili, eğitimli, kültürlü olmanın asilliği olsun. Cumhuriyete, devlete, kanunlara, kültüre ve mili bilince sahip çıkmanın güzelliğini yaşamak. 

Galiba bu vücudun hastalıklı hücrelerine biraz Mustafa Kemoterapi iyi gelecek. 
  

CİĞERİMİZ YANIYOR

 Mesela evlatlarını kaybedenler "Ciğerim yanıyor" der. Hiç düşündün mü neden "ciğerim" derler?" Bedenin bir hafızas...