Son zamanlarda “Ya şu karşıdan gelen genç erkek mi? kız mı? Erkek galiba. Yok yok kız.” dediğimiz türde gençler mi çoğaldı? Yoksa okumuş olduğum Jeffrey Eugenides’in Middlesex adlı kitabından sonra mı benim dikkati mi çekmeye başladılar? bilemiyorum.
Aslında bu kişilere verilen bir ad var: "Hermafrodit”.
Hermafrodit; hem erkek hem dişi üreme organlarını beraber bulunduran canlılara verilen ad. Eskiler hüsna derlermiş. LGBTİ’ nin sonundaki İ ile gösterilen harf “İnterseks” kavramı onları simgeliyor. İlk aklınıza geldiği gibi –yaygın olarak sıfat olarak kullanılan şekli değil-
Ben onlara bazı kaynaklarda da bahsedildiği şekilde, dilimize uygun olarak “Erdişi” demek istiyorum.
Kelime anlamı olarak hermafrodit, mitolojideki Yunan mitolojisindeki Haberleşme Tanrısı Hermes ile Güzellik Tanrıçası olan Afrodit'in adlarından gelmektedir. Efsaneye göre Afrodit ile Hermes'in bir oğulları olur. Adını Hermafrodit koyarlar. Hermafrodit o kadar güzeldir ki bir su perisinin dikkatini çekmiştir. Peri kız, sürekli ona yakınlaşmak için uğraşır ama Hermafrodit nazlanır. Bir türlü yüz bulamayan peri kız, Hermafrodit gölde yüzerken birdenbire karşısına çıkar ve sıkı bir şekilde ona sarılır. Tanrılara onları birbirlerinden ayırmamaları için yalvarır. Sonunda dileği kabul olur ve ikisi de aynı vücutta can bulurlar.
Bazı hayvanlarda da rastlanabilen bir durum bu. Salyangozlar, pek çok levrek türü, orfoz ve palyaço balığında da hermafroditlik görülebiliyor.
Erdişi bireyler, karışık cinsiyet özellikleri ile doğarlar. Bu durum hem kadınlık, hem de erkeklik organlarına sahip olmaktan, ekstra cinsiyet kromozomuna sahip olmaya kadar varabilir. Bu durum “Trans birey” olmakla karıştırılmamalıdır. O daha çok cinsel kimliğe yöneliktir. Erdişi bireyler, fiziksel olarak iki cinsiyetin arasında doğarlar.
DÜNYADA % 1,7 ORANINDA HERMAFRODİT VAR
Bazı araştırmalar, dünya çapında yüzde 1,7’ ye kadar erdişi bireyin olduğunu gösteriyor. Bu da neredeyse dünya üzerindeki kızıl saçlı insan sayısıyla aynı orandadır.
Erdişi bireyler için hayat gerçekten zor. Cinsel yönden arada kalmışlığın yanında her iki cins tarafından da kabul görmemesi ve toplumda aşağılanması onların hayatlarını yaşanmaz hale getiriyor.
İKİ ORGANIMLA DA BARIŞIĞIM
Bir erdişi birey olan ve Düzce’de yaşayan Bülent Coşkun (34) bir röportajında, çift cinsiyetli oldukları için toplumun onları cezalandırdığını ve insanların kendilerine bir ucube gibi gördüğünü anlatıyor. Bülent’in anne ve babası amca çocukları. İki ablasından sonra çift cinsiyetli olarak doğmuş ancak babası onu erkek yapmaya kararlıymış. 14 yıl önce büyük acılar veren 6 ameliyatla vajinası kapatılmış, idrar yolu erkeklik organına bağlanmış. Ancak geçirdiği operasyonlar başarısız olunca 2000 yılında aynı doktor, 8 kez daha ameliyat edeceğini söyleyince ameliyattan kaçmış. Bülent yaşadığı sıkıntıları anlatmaya devam ediyor:
“Bu kez Kocaeli Araştırma Hastanesi’nde Prof. Melih Çoban’a gittim. Allah’ın verdiği kadınlık organımı geri istiyorum, dedim. ‘Zor ama deneyeceğiz’ dedi. Üç ameliyat oldum ve kadınlığımı yeniden kazandım. Doktor, ‘Kadınlığa çok yakınsın.’ dedi. Kadınlığımdan şüphem yok. Erkeklik organımla da barışığım. Reddettim. Çift cinsiyetin ne olduğunu devlet okullarda öğretsin, Diyanet camilerde vaaz verdirsin. Yasalar bizim durumumuzda olanları aşağılayanlara ağır cezalar versin. Devlet bana yüzde 61 engelli rapor verdi. Engelli kontenjanından çalışamam ki. Taciz ederler, çok üzerler beni. Öldüğümde beni kadınlar mı yoksa erkekler mi yıkayacak? Umreye gitmek istiyorum ama kadın sayılıp başımı mı örteceğim, yoksa erkek gibi başım açık mı olacak?”
KİMLİKLERİ PEMBE, GÖRÜNTÜLERİ ERKEK
Antalya'nın Gündoğmuş İlçesinin Akyarı köyü ise, erdişi insanların çoğunluğuyla dikkat çekiyor. Burada 12 kişi, çift cinsiyetli olarak dünyaya geldi. Bu kişilerden 3'ü erkek olmak için operasyon geçirirken, sadece 1'i kadın olmak için ameliyat oldu. Önceleri bu köyde çift cinsiyetliler garipsenirken, daha sonra sayılarının artmasıyla bu durum olağan karşılandı. Köyde yaşayanlar, sayının daha fazla olduğunu, ancak bazı kişilerin bu durumlarını gizlediğini kaydetti.
Çift cinsiyetli kimlikleri ile yaşamaya devam eden 72 yaşındaki Aliye Ç. ile kardeşi 69 yaşındaki Emine Ç., durumlarından şikayetçi olmadıklarını ifade etti. Kendilerini erkek olarak hissettiklerini belirten Aliye Ç., "Eskiden kadın elbiseleri giyerdik. Saçımız belimize kadar uzardı. 15 yaşında vücudumuzda değişiklikler meydana gelince saçlarımızı kestirdik. Erkek kıyafetleri giydik. Birçok yere çalışmaya gittim. Türkiye'nin her yerine gittim. Herkes bizi erkek olarak bilir. Yalnız nüfus cüzdanına baktığında kadın görünüyoruz" dedi.
ÖNCE KIZIM, SONRA OĞLUM DİYE SEVDİLER
15 yaşına kadar kızlarla gezdiklerini kaydeden Aliye Ç., şöyle konuştu:
"15 yaşından sonra sakallarım çıktı ve kadın kıyafetlerimizi çıkartarak erkeklerle gezmeye başladık. Annem ve babam evvelce bizi 'Kızım' diye severdi, sonra erkek gibi giyinince 'Oğlum' dediler. Kardeşim tedavi için birçok yere gitti. Ben gitmedim, Allah'ın vermediğini bana kul verir mi?
İLK 24 AY İÇİNDE MÜDAHALE EDİLMESİ GEREK
Konuyla ilgili olarak Prof.Dr. Bengi Semerci’nin açıklamaları ise şöyle:
“Doğduğu zaman cinsiyetine karar verilemeyen çocuğun ailesi, doğumu yaptıranlar tarafından doğru yönlendirilmediyse, kendilerince kız ya da erkek kararını verir. Bu kararda, dış cinsel organları benzetmeleri kadar, hatta daha da fazla, ailenin beklentileri etkili olur. Çocuğun gelecekteki cinsel kimliğinin oluşmasında, ailenin yetiştirdiği cinsiyetin önemi büyüktür. Ailenin verdiği bu cinsel rol, çevrenin tutumlarıyla pekişir. Bu etkenler, cinsel kimliğin gelişiminde biyolojik ve hormonal etkenlerden daha önemli olmaktadır. Eğer ailenin atfettiği kimlikle gerçek birbirinden farklıysa, 24 aydan önce müdahale etmek gerekir. Çünkü bu yaştan sonra yapılacak müdahale, cinsel kimlik karmaşasına ve psikolojik sorunlara neden olur. Hermafrodit çocukların, sağlıklı bir cinsel kimlik oluşturabilmesi için, organlarının belirlenmesi ve olanaklı olduğu kadar fonksiyon görür hale gelmesi için ameliyat gerekir. Eğer bu zamanında yapılmamış, aile ve çevrenin çocuğa verdiği cinsel kimlikle, ameliyatla oluşturulabilecek kimlik arasında fark varsa, sorun var demektir. Çünkü bu bir cinsiyet değiştirme olacaktır ve kimlik yerleşmeden, ne kadar erken yapılırsa, o kadar başarılı olur. Geciktikçe, ruhsal travma artmaktadır.”
KÜÇÜK YAŞTA AMELİYAT OLMAK İSTEMİYORLAR
Asıl meselede aslında burada başlıyor. Çünkü erdişi bireyler 2 yaşına gelmeden kendilerine biçilen cinsiyeti, ergenliğe geldiklerinde hissetmeyebiliyorlar. Türk ailelerinin genelde kararı bu tür bebeklerin erkek olarak hayatlarına devam etmesi oluyor. Çoğunlukla görülen durumda ise, çocuğun büyüdükçe taşıdığı cinsel kimlikle, sahip olduğu cinsel organ birbirini tamamlamıyor. Bu yüzden yetişkin erdişiler bu ameliyatların yasaklanmasını ve küçük yaşta yapılmasını istemiyorlar. Kendi cinsel tercihlerini yapmak ya da öylece kalmak istiyorlar.
AVRUPA’DAKİ DURUM
Almanya’da kısa bir süre önce bir erdişi birey, “erkek veya kadın olarak kayda alınmama hakkı” için dava açtı. Almanya Anayasa Mahkemesi pasaport ve doğum belgelerinde erdişiler için üçüncü cinsiyet kategorisi olması gerektiğine hükmetti. Almanya bunu şart koşan ilk Avrupa ülkesi oldu. Erdişi politikaları hakkında konuşan Almanya Adalet Bakanı Bayan Katarine Barley: “Ameliyatların yasaklanması için kesinlikle yeni bir tasarı hazırlanacak. Sorun şu ki; bu insanlar adına kararı biz veriyoruz. Kendi adlarına karar verebilecekleri yaşı beklemiyoruz. Sağlık açısından bir ameliyat şart değilse insanların kendi adlarına karar verecek duruma gelene kadar bekleyebilmeleridir.”
Dünyada yalnızca Malta’da erdişi ameliyatları yasaklanmış durumda.
Uluslararası Af Örgütü’nün yaptığı araştırma, bunun bir insan hakları ihlali olduğunun altını çiziyor. Söz konusu müdahaleler, çoğunlukla, çocukların kendi bedenleriyle ilgili alınan kararlar hakkında görüş bildiremeyecek kadar küçük oldukları bir yaşta gerçekleştiriliyor ve ebeveynler olası riskler hakkında yeterince bilgilendirilmiyor.
Devletler, toplumsal cinsiyet ve çeşitlilikle ilgili zararlı ön kabullerle mücadele etmekle yükümlüyken birçoğu çocukları ‘uygun’ hale getirmek için gereksiz ameliyatlara maruz bırakmayı seçiyor.
Türkiye’de ise, Medeni Kanunun 40 ncı maddesi gereğince cinsiyet değişikliği ameliyatı için onsekiz yaşını doldurmuş olma şartı yalnızca trans bireyler için aranmakta olup, hermafroditler açısından bu şart aranmamaktadır.
Doktorlar ve ebeveynler iyi niyetli olabilir, ancak gerçek şu ki, interseks çocuklar üzerinde uygulanan prosedürler, kısırlık, fiziksel acı, idrarını tutamama ve hayat boyu süren psikolojik ızdırap da dahil olmak üzere çok büyük sorunlara yol açabiliyor. Üstelik tüm bunlar çocukları, toplumun kız veya erkek çocuğun nasıl görünmesi ‘gerektiğine’ ilişkin normlarına uygun hale getirmek için yapılıyor.
Hermafroditliğin anlamıyla ilgili hala birçok yanlış fikir olsa da dünyanın dört bir yanında farkındalık yaratmak ve insan haklarını korumak için mücadele eden çok sayıda İnterseks hakları aktivisti var. İnterseks insan hakları savunucularının birçoğu, gelecekte hiçbir çocuğun kendi yaşadığı acıları yaşamamasını mümkün kılmak için çalıştığını söylüyor.
MİDDLESEX
Gelelim erdişi bireyler konusuna değinmeme ilham kaynağı olan, yaklaşık 600 sayfa olmasının da etkisiyle korka korka elime aldığım ve bir çırpıda bitirdiğim Jeffrey Eugenides’in 9 yılda yazdığı Middlesex adlı kitabına.
“Ben iki kez doğdum: İlkinde 1960 yılının Ocak ayında, Detroit için inanılmaz derecede dumansız bir günde kız olarak ve daha sonra tekrar 1974 yılının Ağustos ayında Petoskey’de bir acil kliniğinde, ama bu defa ergenlik çağında bir delikanlı olarak.” Bu cümleyle başlıyor 21. Yüzyılın en büyük romanlarından biri olarak gösterilen Middlesex. Kuşaklar boyunca ondan ona geçip sonunda küçük bir kızın, Calliope Stephanides’in bedeninde çiçeklenmiş bozuk bir genin hikayesi bu.
Kurtuluş Savaşının en hareketli zamanları olan 1920' lerin Osmanlı Bursa'sında başlayarak Yunanistan-Türkiye-Amerika üçgeninde devam eden hermafrodit bir birey olan Calliope’nin yaşamını konu alıyor kitap.
Kitabımızın kahramanı Calliope’nin büyükannesiyle büyükbabası Osmanlı dönemi Bursası’nda, bir dağ köyünde doğuyor. İpekböceği yetiştirdikleri Bursa’yı Kurtuluş Savaşı nedeniyle terkedip İzmir’e gidiyorlar ama İzmir’de ‘büyük 1922 yangını’, yani Türk-Yunan Savaşı’nın son zamanları bekliyor onları. Çaresizce bir gemiye binip Amerika’ya Detroit’e göç ediyorlar. Eski hayatlarından ellerinde sadece bir rüya tabirleri kitabı, bir de içinde ipekböceği kozalarının durduğu ahşap bir kutu kalıyor. Hikayenin başka bir bölümünde eskiye dönüldüğünde, o dönemde Türklerden korunmak isteyen Rumlar, yakın akraba evlilikleriyle aktarılan bir hastalığın pençesine düşüyorlar. Bu yakın akraba evlilikleri sonraki kuşaklarda bozuk genin oluşmasına ve çift cinsiyetli çocukların doğmasına sebep oluyor. "Romanın ‘kız’ kahramanı Calliope büyüdüğünde çift cinsiyetli olduğunu öğreniyor. Kaderini belirleyen an, onu eksiksiz bir dişi haline getirecek olan ameliyatı reddetmesi.
14 yaşında ameliyat masasından kaçan Calliope kendini keşfetme sürecinde bir sürü macera yaşıyor. “Sakallı kadın” olarak denizkızları ve başka hilkat garibeleriyle birlikte bir sirkte çalışıyor mesela. Sonra ‘Türklerin şehri’ Berlin’e yerleşiyor. Hiç konuşamadığı ama genlerinin hatırladığına inandığı bir lisanı işitmek, lahmacun, bulgur pilavı ve kebap yemek istediği için…
Tam 41 yaşında, melezliğin, hoşgörüsüzlük karşısında insana bahşedilmiş en büyük lütuflardan olduğunu anlayınca veriyor kesin kararını; ne olarak dünyaya geldiyse öyle yaşayacak, yani varlığını tek bir aidiyete indirgemeyecek, genlerini ve kültürünü dezavantaj değil avantaj olarak kabul edecek, bir melez kalacaktı.
Kitapta büyük İzmir yangını ve güzel İzmir ile ilgili yazarın görüşleri, Yunanın İzmir' i nasıl yakıp kül ettiği hakkında önemli ayrıntılar var. Mustafa Kemal Atatürk hakkındaki övgü dalı satırları da atlamamak lazım.
İlgi çekici konusuyla değişik bir hikaye. Ben çok sevdim. İnsanları olduğu gibi kabul etmek kadar insanların da kendini oldukları gibi kabul etmeleri de önemli bir olgu. Ne isen öyle yaşa.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
CİĞERİMİZ YANIYOR
Mesela evlatlarını kaybedenler "Ciğerim yanıyor" der. Hiç düşündün mü neden "ciğerim" derler?" Bedenin bir hafızas...
-
Samet Ağaoğlu’nun saygı ve hayranlığını, anılarında “Rönesans gibi kadın” diyerek bahsettiği, şair Cemal Süreya’nın “Cumhuriyet gibi kad...
-
Sait Faik' in "Alemdağ'da Var Bir Yılan" adlı kitabında "Çarşıya İnemem" adlı bir öyküsü var. Öyküde kendi ağzı...
-
Son günlerde gençler arasında popüler bir şarkının sözleri bunlar. Arabada kızım dinlerken duydum ben de. İkiye On Kala adlı bir grup söylüy...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder