GEÇİM DERDİNİ, CAN SIKINTISINI, AŞK YARASINI, KARI-KOCA KAVGASINI ŞİPŞAK KESER. HER DERDE DEVADIR GIRGIR DA GIRGIR

GIRGIR AMCALARA GİDELİM
Eee zehir vücuda girdi bir kere. "Baba o dergiden biz de alsak ya!" dememin babam tarafından çok da umursanmadığı bir kaç denemeden sonra Gırgır okumanın yolunun amcalara gitmek olduğunu anlamıştım. Bu defa ben "Selahattin amcalara gitsek ya. Ben Fikriye yengemi özledim" demeye başladım. Tabi ki asıl niyetim Gırgır okumak. Akraba ziyaretleri daha sık yapılıyordu o zamanlarda. Annem de hadi gidelim bari bu akşam deyince hoop gidiyorduk "Gırgır amcalara" pardon "Selahattin amcalara". Amcalara gitmek Gırgır okumak demekti çünkü.
Selahattin amcalara gittiğimizde benim aklımda Gırgır. Hemen sorulmaz tabi, nerede Gırgırlar acaba?. Etrafa bakınıyorum Gırgır mırgır yok ortada. Yerde minderde oturuyorum. Uzanmışım deftere bir şeyler yazıyorum. Aman Allahım! O da ne? Kenarına oturduğum divanın altından Gırgır'ın ucunu gördüm. Derginin ucundan asılıp kendime doğru çekerken altından 3-4 tane daha Gırgır gelmez mi? Benim sevincim görülmeye değerdi. Hele Selma Ablamın "Aaa bak orda eski sayılar vardı. Seversen al götür evde okursun" demesi benim için hayatımda duyduğum unutulmaz cümleler arasında ilk ona girer.
O zamanki şartlarda her gün olmasa da pazarları eve en az bir bazen iki gazete girerdi. Kahvaltıdan önce gazete alma görevi de hep benim olmuştur. Gırgır hayatıma girdikten sonra pazar gazetelerine bir de Gırgır eklenmişti. Her pazar çıkan Gırgır, Selahattin amcalara gitmek demekti, şimdi de Pazar günleri Gırgır demek olmuştu. Gırgır'ı, hafta içi harçlığımdan biriktirdiğim parayı, babamın verdiği gazete parasına ekleyip alıyordum.
DIGIL DIGIL
Daha yolda başlardım okumaya, hiç bitmesini istemez bir şekilde. Eve gelir gelmez önce Avanak Avni'yi okurdum. Avanak Avni konuşamazdı ama "Dıgıl dıgıl" la işini hallederdi. Zalim Şevki ve Kelek Osman' ı, Utanmaz Adam'ın maceralarını, Korna'yı, Zihni Sinir'i, Hafiyesi Mahmut'u, Muhlis Bey'i çok severdim. En Kahraman Rıdvan, Deli Ziya, Eşşek Herif unutulmaz karakterlerdi.

Gırgır ile birlikte Çarşaf, Laklak ve Tekin Aral'ın Fırt dergisi de çıkardı. Fırt ve Çarşaf'ı da severdim. Fırt'ın kahramanlarından Tarzan ve Arap Kadri kalmış aklımda. Pazar gününün Gırgır'ına Çarşambaları çıkan Çarşaf'ı da eklediğim haftalar müthiş mutluluk sebebi idi benim için. Yalnız "Fırt" diğerlerinden daha değişikti. İkinci sayfadaki "Yavrunuzun Sayfası" nda yabancı dergilerden aşırma bir seksi kadın resminin üzerine serpiştirilmiş karikatürler olurdu. Fırt'ı da severdim aslında ama sırf o "Yavrunuzun Sayfası" nedeniyle, sırf onun için almış görüntüsü vermeye utandığımdan pek almazdım. Hafta sonu Umurlu'ya halamın oğlu Yavuz abimin yanına gittiğimde alırdım Fırt'ı. Yavuz abiyle beraber bakardık "Yavrumuzun Sayfası"na.
Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Kenan Evren o zamanların mizah dergilerinin başrol oyuncuları idi. En çok da Süleyman Demirel karikatürleri hoşuma giderdi. Televizyonda gördüğümüz ağır görünüşlü siyasi adamların dergide en komik halleriyle çizilmesi çok hoşuma gitmişti. Siyasi içerikli yazı balonlarından çok çizimlerin komikliği daha ilginçti. Siyasi olaylara ve siyasetçilere de gülünebileceğini daha o zamanki aklımla anlamıştım. O zamanki şartlara ve kısıtlı özgürlüklere rağmen demek ki siyasetçi karikatürü daha rahat çizilebiliyor, Onlar da bunu hoşgörü ile karşılayabiliyorlardı.
KARİKATÜRİST FABRİKASI GIRGIR
1972'de Oğuz Aral'ın editörlüğünde yayına başlayan Gırgır dergisi 1981-83 döneminde 500 bine yakın tiraj yapıyordu. Siyaseti, argoyu, günlük hayatı, cinselliği rahatça işliyordu. Günümüzün ünlü mizahçılarının çoğu bu dergide yetişti. Bunların arasında Nuri Kurtcebe, Engin Ergönültaş, İlban Ertem, İrfan Sayar, Ergün Gündüz, Orhan Alev, Suat Gönülay, Gürcan Özkan, Atilla Atalay, Latif Demirci, Sarkis Paçacı, Hasan Kaçan, Mehmet Çağçağ, Metin Üstündağ, Can Barslan, Uğur Durak, Behiç Pek, Cihan Demirci, Özden Öğrük, Ramize Erer, Gani Müjde, Tuncay Akgün sayılabilir.
Çocukluğum, ergenliğim, gençliğim boyunca kapanana kadar aksatmadan her hafta Gırgır dergisi almaya çalıştım. Dergi kapanınca yazarları dağıldı. "Avni", "Mikrop", "Limon", "Hıbır", "Hbr Maymun", "Pişmiş Kelle" Gırgır'ın dağılan yazarlarının çıkardığı dergilerdi. Gırgır'dan sonra "Limon" dergisini almaya devam ettim. Sonra Hıbır' a geçtim. Hıbır'da, Limon'da dağıldı. Limon, "Leman" oldu daha sonraları da "Uykusuz", "Lemanyak", "Penguen" çıktılar. Bunların bir kısmını okumaya devam ettim ama hiç biri Gırgır'ın verdiği heyecanı vermedi.
KAĞIT SIKINTISI
İki yıl öncesine kadar 7-8 yıldan bu yana her hafta düzenli olarak Penguen alıyordum. Ne yazık ki Penguen de dayanamadı. O da veda etti. Leman da direniyor. Kağıt sıkıntısı ve artan döviz kurları nedeniyle geçtiğimiz haftalarda cep boyda çıkmaya başladı, küçüldü. "Uykusuz" zam yaptı. Zaten pek mizah dergisi kalmadı. Eskiden her gazete bayisinde bulabileceğimiz mizah dergileri şimdi büyük alışveriş merkezleri ve marketler dışında da zaten pek bulunmaz oldular. Biraz halkın ekonomik sıkıntısı biraz da dergi çıkaranların yaşadığı sorunlar, bolca ödedikleri tazminatlar, yer yer ayarsız eleştiriler, biraz da idarecilerimizin hoşgörü eksikliği ile birleşince mizah dergileri yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Aslında mizah kaybolmaya başladı. Bundan televizyon da nasibini aldı. Devekuşu kabare benzeri tiyatrolar ve "Olacak O Kadar" türü programlar yok artık. Stand-up'çılar da, "Hoop o kelimeyi kullanma", "O'na sakın sarma", "buna dokunma", "O benim kanalın sahibi" diye uyarıla uyarıla Stand-Hoop'çu oldu çıktı.
Gülmek için yaratılmış gözlerde şimdilik yaşlar yok ama kahkahalar da pek var sayılmaz.
Son bir yıldır herhangi bir mizah dergisi almıyorum. Basını da büyük çoğunluk gibi sanal ortamdan takip ediyorum. Pazarları da ara sıra basılı gazete alıyorum. Tahmin ederim yakında gazeteler ve dergiler de yalnızca internetten yayınlanacaklar.
Siyaset ve siyasetçiler hakkında olmasa da, günlük yaşantımızda ağlanacak hallerimiz dahil olmak üzere o kadar çok gülecek şey var ki. Akşam haberlerini seyretmeniz yeterli. Mizahçıların işsiz kalmasının ve mizah dergilerinin yavaş yavaş yok olmasının sebebi belki de budur. Hayatımızın kendisi mizah oldu çünkü.
Ancak ben pazarları hala bir eksiklik hissediyorum. Mizah dergisi eksikliği. Pazar demek Gırgır demekti ya...
Mizahın ve şakanın dozunu aşmadığı, hakaret içermediği, değerlere dil uzatmadığı ve -küfürlü ve argo içerikli daha güzel olsa da- küfürsüz de yapılabilen her türlü mizahın yanındayım. Mizahsız kalmayın. Albert Camu'nun da dediği gibi "Mizah çok ciddi bir sanattır."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder